Ara
YEŞİL VE MAVİNİN BULUŞTUĞU YER : AYANCIK
- kayaselennur
- 24 Tem
- 3 dakikada okunur
Selamss canım okuyucum,
Üst üste Türkiye’nin en mutlu şehri seçilmiş bir memleketim varken, hakkında yazmamak olmazdı diye düşündüm ve bilgisayarımın başına kuruldum. Nereli olduğumu tahmin edebildiniz mi? Mantısı da meşhur hani?
Türkiye’nin Kuzey Yıldızı Ayancık, dört bir yana savrulmuş insanlarının her yaz büyük bir zevkle toplandığı, kimilerine göre sadece Sinop’un bir ilçesiyken bizler için huzurun, mutluluğun ve samimiyetin ta kendisi diyebilirim. Sezen Aksu’nun “Memleketime çoktan bahar gelmiştir” şarkısı eşliğinde bu satırları yazarken bile içimin kıpır kıpır olmasına engel olamıyorum.
Yeşille mavinin birbirini kovaladığı, denizin bittiği yerde ormanın başladığı bir doğaya sahip olan Ayancık’ın her köşesinde denizin tuzlu kokusunu hissedersiniz. Kimi zaman bol oksijenli havayı derin bir nefesle içinize çektiğinizde burnunuzun açıldığını fark edersiniz. İlçenin merkezinde her yere yürüyerek ulaşabilir, en güzeli de tüm sokakların denize çıktığını görürsünüz.
Karadeniz’in hırçın dalgalarının arasından sıyrılıp kendi halinde koylar oluşturmuş kumsallarında yüzerken, başınızı sudan çıkarıp etrafa baktığınızda yemyeşil ağaçların sizi çevrelediğini, güneşin ise tüm parlaklığıyla sizi kucakladığını hissedersiniz. Güneşlenmek için plaja çıktığınızda, bir kafeden buzlu kahvenizi alır, şezlonga yerleşir, dalga sesleri eşliğinde hafif müzik dinlemeye bayılırsınız. Denize girmek acıktırır sadece kahve bana yetmez derseniz harika gözleme, köfte ekmek ve Sinop mantısı yapan salaş mekanların plajı sardığını görebilirsiniz. Ama tüm bunları yaparken birden bastıran ve beş dakika içinde her yeri sırılsıklam eden yağmurlara alışık olmanız gerekir. Böyle zamanlarda toparlanıp kaçmak yerine, yağmurda denize girmenin tadını çıkarabilirsiniz.

Mükemmel deniz seansından sonra ben ve kuzenlerim, güneşin tatlı yorgunluğuyla mayışmış halde arabaya doluşuruz. Her zaman tekrarlanan “Kim önce duşa girecek?” yarışmaları başlar. Genellikle taş-kağıt-makas oynanır ama çoğu zaman oyunun galibi değil, banyoya ilk koşan kazanır. Belki de benim için Ayancık’ı bu kadar değerli kılan şeylerden biri de çocukluğumdan ve ailemden izler taşımasıdır.
Güne deniz, kum ve güneşle başlayıp; akşamları sahilde yürüyerek, hayatınızda yiyebileceğiniz en lezzetli kumpirleri yiyerek, iskelede tur atarak ya da bir çay bahçesinde oturarak sonlandırmak burada yazın en güzel ritüelidir. Akşamları, yapılacak çok fazla şey olmasa da bir sahil kasabasının sunduğu en sade ve en keyifli anları yaşayabilirsiniz. Çay bahçesinde oturup seyyar çekirdekçiyi ya da çikolata dolgulu lokmalar satan lokmacıyı beklemek… Akrabalarla sözleşip çay bahçesinde buluşmak gibi… Biz kuzenler içinse en eğlencelisi, her yıl deniz kenarına kurulan hediyelik eşya stantlarını gezmek ve saat başı tavşan falı bakan amcayı takip edip fal baktırmaktır.
Küçükken, babaannemle dedemin evinde tüm kuzenler bir araya gelir, sırayla eşeğe binerdik. Eşeğimizin adı Karanfil’di. O zamanlar eşekle atı ayırt edemediğim için Karanfil’i at sanırdım. Gerçeği öğrenince yaşadığım hayal kırıklığını hâlâ hatırlıyorum. Özür dilerim Karanfil... Her ne kadar seni hak ettiğin gibi sevemesem de, seninle geçirdiğimiz zamanlar çocukluğumun en keyifli anıları arasında…
Kuzenlerimle sürekli oyunlar oynardık. Kum ve çakıl taşlarından, yaprak ve çiçeklerden yemekler yapardık, sürekli bakkala gidip dondurma alır sonra da dedemin hesabına yazdırırdık. Dondurmalarımızı yiye yiye köyü dolaşır çok nadiren beğendiğimiz civcivleri çalma planları yapardık. (Dediğim gibi çok nadireen)
Tabii ki bu güzel anıların yanında, köy yaşamının doğal ritmine uyum sağlamak da gerektiğini unutmayın. Mesela bahçeden meyve toplarken ani bir arı saldırısına mı uğrayabilir, yakan top oynarken topun ineklere isabet etmesiyle inekler tarafından kovalanabilir ya da uyumaya hazırlanırken yatağın altına kaçan kertenkele yüzünden sabahlara kadar sohbet etmek zorunda kalabilirsiniz. Yağmurlu günlerde “yarın hava açarsa denize mi gitsek, piknik mi yapsak” planları yaparken, küçük kardeşiniz kapının önünden geçen fareyi tavşan sanabilir. (Evet, belli ki abla-kardeş hayvan isimleriyle bir dönem epey sorun yaşamışız.)

Şimdi gelelim yüreğimi dağlayan şu konuya… Her ne kadar sosyal medya dünyasında Karadeniz mutfağının hakkı yense de sabahları odun ateşinde pişen ekmeklerle yapılan kahvaltılar güne başlamanın en lezzetli hâlidir. Sıcak ekmeğin üzerine sürülen köy tereyağları… Ya da fırından yeni çıkmış mis kokulu nokullar… Sabah kahvaltılarının ve akşam çaylarının yıldızıdır. Her şeyi geçsek bile Sinop mantısını nasıl es geçebiliriz? Mantıyı cevizle buluşturma fikrini ve ortaya çıkan bu mükemmel lezzeti nasıl küçümseyebiliriz? İster merkezdeki küçük bir lokantada, ister köyde bir soba başında olsun, burada yenen her öğün, bir hatıraya dönüşür.
Ve unutulmaması gereken bir konu daha eğer tatlı bir yaz aşkı yaşamayı planlıyorsanız unutmamanız gereken bir konu var ki evinizden ya da otelinizden markete giderken, denizde kuzenlerinizle deve güreşi yaparken, annenizin yaptığı tatlıyı teyzenize götürürken, bisikletle turlarken veya sabahın erken saatlerinde orman yürüyüşü yaparken flörtlerinizle karşılaşabilirsiniz. Hatta festival zamanı arkadaşlarınızla eğlenirken erkek arkadaşınızla eniştenizin bir bankta birlikte çekirdek çitlediğine bile şahit olabilirsiniz…
Ayancık benim için çocukluğun, aile bağlarının, samimi sofraların, sade ve huzurlu yaşamın adı diyebilirim. Kim bilir, belki bu yaz siz de yolunuzu kuzeye çevirirsiniz ve bu satırlarda kendinizden bir parça bulursunuz…
13 Yorum
5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok





Bir yer bu kadar güzel mi anlatılır kaleminize sağlık
Daha güzel anlatılamazdı 👌
🥹☺️🥰
yıllar önce gittiğim ayancık için içimde yine oluşan gitme ihtiyacını ne yapacağız şimdi? mecbur bi sinop mantısı yerinde yeneceeeek
Bir Sinoplu olarak özlemim daha çok arttı kendimi oralarda kumsallara uzanmış hissettim okuduklarımla dinlenmiş oldum çok güzel bir anlatım olmuş…